ACI ÇEKMEK ( Mindfulness )
Acı çekmek, acı bu duygu sizi dönüştürmüyorsa boşu
boşuna acı çekmiş olursunuz. Acı duygusunu kendimizin bir parçasıymış gibi
yaşamayı alışkanlık haline getirmek zamanla kaderimiz haline gelir. Dünya insan
için zorlukların ve kolaylıkların yan yana olduğu bir alan. O alan içinde
seçimlerimiz, düşüncelerimizi düşüncelerimiz ise duygularımızı ve her ikisi
alışkanlıklarımızı belirliyor. Doğduğumuz çevre, toplum hepsi bir dizi kimyasal
reaksiyona girmişçesine bir birini tetikleyen etkiye sahip oluyor ve acı
vazgeçilmezimiz oluyor. İnsan var oluşunu acı çekerek hissetmeye başladığında
ve bundan beslendiğini nin farkında olmadığında hikâyesinin yok olmuş kahramanıdır.
Hem de hala nefes alırken kendini yok etmiştir. Bu yüzden acınız sizin ışığınız
olmalı, sizi içinizdeki kahramana çıkaran rehber olmalı. Çünkü acı hayatımızın
her anına bir zift gibi yapışır huzurlu mutlu neşeli anlarımızı bizden çalar ve
o anların saf halini karartır gölgelendirir.
Her şey acı ile bağlantılı olarak yuvarlanır çığ gibi
büyür biz den geriye bir şey bırakmaz.
Acı sadece bizi değil sinsi bir canavar gibi tüm
çevremizi etkileyecek kadar güçlü dür .Acı dan geçmiş, gelecek etkilenir acı
tek başına hiçbir zaman yaşanamaz acı mutlaka
çevresine bulaşır.Sevdiklerimizi etkiler sevmelerimizi etkiler hayata
bağlanışımızı ,yaratıcılığımızı üretkenliğimizi etkiler.
Kişi bu benim acım, tek başıma yaşıyorum dese de acı bulaşıcıdır,
kolayca öğrenilir ve suya atılmış taş parçası gibi dalga dalga büyür ve sarar
etrafımızı.
Acılarımızı nasıl dönüştürebiliriz önce bir bilim
insanının mikroskop altında inceleme yaptığı gibi titizlikle acılarımıza
bakmamız lazım sonra bir cerrahın titizliği ile ameliyat masasına alarak o
acının en derin yerine kadar inip oradaki hastalıklı dokuyu oradan nazikçe
şefkatle almalı yarayı güzelce kapatmalıyız.
Yok, ben bunlara gelemem ben bu acıdan besleniyorum
onunla yaşamaya alıştım hatta o olmazsa boşluğa düşerim asıl yapmam gereken
coşkuyla var olmayı bilmiyorum öğrenmek de istemiyorum diyenlerdensiniz, size
verilmiş sınırlı zamanı acılar içinde kıvranarak tüketirsiniz.
Acı çekmek de esasında bir tercihtir. Peki, insan bunu
neden tercih eder. Esasında tercih ettiğinin ne olduğunu bile bilmeden ezber
bir davranış biçimidir bu. Çünkü doğduğumuz andan itibaren yaşantılar ve
yaşantıların karşılığında düşündüklerimiz duygularımız kayıt olur yapışır zihnimize.
İşte bu yüzde zihnin çalışma prensiplerini bilmek zihni fark etmek gerek.
Zihnin iki büyük yıkıcı özelliği vardır. Bu iki yıkıcı etki geçmiş gelecek ve
negatif yaşantılarımızdır. Acı çekme duygusunun da beslendiği büyüdüğü yer bu
iki damardır.
Hayatımızın her
anında çevremizi beş duyumuzun tamamı olmasa da en az üçünün dikkati ve
farkında lığı içinde yaşabilirsek. Anın içinde ve uyanık kalırız. Zihin ise bizi
geçmişe ya da geleceğe fokuslar anı bozar. Oysa anda olan her ne ise gerçek
odur. Kahve içiyorsak tadı kokusu sıcaklığı görüntüsü o an içinde olduğumuz
farkındalık dır gerçek. Ağrıyan bir diş
ise onun ağrısıdır. Sokakta yakalandığımız bir yağmur ise yağmurdur. O
olmalıdır zaten. Bebek ligimiz den itibaren yaşanan deneyimler, hisler tüm
yaşanmışlıklar zihnimizde etiketlenmiştir. Zihin için yeni bir deneyim yeni bir
an yoktur. Bu ağrıyan diş başka bir diş, ama ağrı aynı ağrı, bu kahve farklı
ama diğer kahvelerden farklı değil der. Etiketi yapıştırır. Oysa dünya da bizi
oluşturan hücrelerde her an değişir hiçbir şey aynı kalmaz kalamaz hiçbir an
bir diğerinin aynısı asla değildir. Farkındalık ile yaşanan canlı bir yaşamın
içinde geçmişe ve geleceğe ait deneyimler yoktur her deneyim her an yenidir.
Çünkü dünkü deneyimi yaşayan sen, bu gün, dünkü sen değilsindir geçmişi
oluşturan her şey değişmiştir.
Acılarımızın sebebi olmasa da acıları büyütüp onu
sonsuz gibi yapan ve her anın her yaşantının üzerini gölgeleyen ezberlerdir.
Zaman ise hep akıyor örneğin gökyüzünü bakın bulutlar hep aynı şeklinde mi tabi
ki değil.
İşte zihnimiz bunu bilmeyen bir programa sahiptir. Ona
kızmalı mıyız tabi ki hayır sadece farkında olmalıyız. Zihnin acı
deneyimlerimizi getirip bizi şu andan alıkoymasına, ya da yarına ilişkin
öngörülerine aldırış etmeden, anın içinde olana katılmalıyız. Acı, neşe, huzur,
huzursuzluk, kayıplar, ağrıyan dişler, başlar olabilirimi evet olabilir. Hiç
bir acı ,hiç bir mutlu an sonsuza kadar sürmez, hep geçecek biz bunların hiç
biri değiliz, biz bunların hepsini deneyimle yeniz.
Acı dan
beslenmeyi bırakmaya karar vermek acının derinlerinde gömülü ego yu fark
edebilmeyi gerektirir. Zihnimizin bizi yönetmesine son verip gerçek hayat ile
temasa geçebildiğimiz oranda gerçek olanı yaşantımız yaparız .Acı dan başka
seçenekler de olduğunu ve bunun esasında egosal bir yanılsama, kendine
yabancılaşma olduğunu fark etmeliyiz Ego bir ben var bir de benim dışımda her şey dediğinde kendimizi tüm oluşlardan
bütünden ayrı bir yere koyarız .Bu bizi
acının ana kaynağı egomuz ile yüzleşmeye götürür.Gerçek benliğe yaklaştıkça
sahte benlikler sahte acılar çözülür geriye saf gerçeklik kalır.Yaşam ile bir
ve tam olmanın içinde acı da var, tatlıda var, ve biri diğerinden az yada fazla
değil sadece acı ya odaklanmış lığımızı
fark etmek gerek.
Tıpkı yaşamın tüm renklerini fark etmek gibi tek bir renge takılmadan gökkuşağının her bir rengini deney imleyen olmak,acı dan vazgeçip tümünü fark edebilmek gereklidir.